
HADİMİ Hz. torunu, yöremizin son dönem alimlerinden Mustafa
ÖZKUL ile röportaj
M. ÖZKUL: "Bize en lazım olan Allah inancı,
Peygamber Sevgisi, İslamiyet aşkıdır"
Mustafa Amca bize
terceme’i halinizi anlatır mısınız?
1912 yılında Hadim’de doğdum. Babam
yeğen efendizade Hadimi neslinden emin efendi, annem aynı sülaleden Büyük
Mehmet efendinin kızı Fatma hanımdır. İlk öğrenimimi Hadim’de Orta
öğrenimimi Konya’da 1929 yılında bitirdim. Bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara'da Lise
öğrenimime devam ettim liseyi bitirmeden 1930 yılında Haymana Yenice nahiyesi Tapu
memurluğuna 1933'de Sayıştay'da memurluk yaptım. 1933 -1935 yılları arasında Maliye
Meslek okulunu bitirdim. 1937'de maliye Bakanlığı Tahsilat Genel Müdürlüğünde
Muhasebe Tetkik Memurluğu, İzmit 23 tümen muhasebe Başkatipliği 1939 da Burdur,
Yeşilova Mal Müdürlüğü, Tafenni Mal Müdürlüğü, Seydişehir Mal Müdürlüğü,
1947 Van Zırhlı Tugay Muhasebeciliği, Bitlis Muhasebe Müdürlüğü. Aynı yerde
Defterdar Vekilliği, Mart 1951 Adana Yurtiçi Bölge Komutanlığı Muhasebeciliği, 1952
Erzurum 51 Dumlu Tümen Muhasebecisi, Temmuz 1955 Kartal Maltepe 1. Zırhlı Tugay
Muhasebeciliği ve naklen Babaeski’ye intikal etmekle 1961 yılında 31 yıl 5 aylık
Devlet memuriyetini ikmal ederek kendi isteğim ile emekliye ayrıldım. 4 ü kız 2 si
erkek olmak üzere 6 evladım vardır.
Hadim'de medrese eğitiminden itibaren hayatım ham
dolsun Alimlerin mutasavvıfların, Allah dostlarının yanında hizmetlerinde geçti. Bi
hakkın onlardan istifade ederek
Arapça ve Farsça dillerine gramerleriyle birlikte
Vakıf oldum. Yoğunlukla 1961 yıllarından bu yana eski eserleri araştırmak
yayıncılık Çeviriler ve eser telifi hizmetleri ile geçti.
Yayınlanmış eserlerim.
1 .Müştak baba divanı
2. Divanı Esat
3. Mutehabat-ı Samiye
4. Ahlak'ı Kuraniye
5. Hadiminin "Besmele Risalesi" ve tasavvuf Bahsi Açıklaması
6.Risale'i Esadi
7. Biberiye risalesi
8. Billur duası
9. Şehid'i Mübeccel Abdülezal Paşa Biyografisi
10. Bütün Gerçeklerin Kitabı
11. Ayrıca Sami Efendi'nin külliyatının tamamının yazım katipliğini bizatihi
yaptım.
12. Sayısını hatırlayamadığım makaleler ve Arapça, Farsça'dan çeviriler yaptım.
Mustafa Amca, hayatınızda karşılaştığınız, sizi etkileyen
anılarınızdan bir ikisini anlatabilir misiniz?
Ankara'da Maliye Bakanlığı Merkez Teşkilatı ve Sayıştay'da 8 sene kaldıktan sonra
1939 yılı martının 7 sinde taşraya mal müdürü olarak tayinim çıktı. Aynı
tarihte Burdur'un Yeşilova kazasında mal müdürü olarak vazifeye başladım. Buradan
naklen Tefenni kazasında mal müdürü olarak vazifeye başladığım sırada
yürürlükte olan hayvan vergisi ile alakalı vergi borcu olan, mahkeme hakimi Hüsnü
ile Askerlik Şube Reisi Ziya namındaki kişilere kuzu vergisi borçları sebebi ile
maliyenin ilgili şubesi tarafından haciz icrası için ihtarname asılarak bu kişilerin
adlarına ilan ile tebligat yapılmış. Bundan daire amiri sıfatı ile bilgim
olmadığı halde hakim tarafından toplu olarak kaza daire amirleri huzurunda hakim
Hüsnü bana serzenişte bulunarak dedi ki, biz seni hazine davalarında mübaşir
göndererek mahkemeye davet ettiğimiz halde siz niçin bizim ismimizi haciz ilamı olarak
umumi yerlerde teşhir ettiniz bu doğru mudur diyerek fakire hiddet ve şiddetle
gönlümü rencide edici hitapta bulundu.
Fakir de hakime karşı bunlardan benim haberim yok
olsaydı ben size haberdar eder, hatta sizden almak şartıyla vergi borcunuzu
yatırırdım dediğim halde şiddetli saldırılarına devam etti bende söz anlamayan bu
adama dedim ki senin elinden de tevkif kararı çıkar. Sende bana onu tatbik et diyerek
huzurundan ayrıldım evime gittim. Ertesi gün sabah saat 9.00'da Hükümet Binası
merdiveninde Tahrirat Katibi Ali ismindeki bir memur önüme geldi. Telaşlıydı nereye
gidiyorsun diye sordum? Dedi ki gece hakim ile Şube Reisi içki sofrasında Kaymakamı
tartaklamışlar, yara bere almış evinde yatıyor dedi ve beraber onunla kaymakamın
evine gittik hakikaten Kaymakam alkanlar içinde yatıyordu. Bu müessif hadiseyi
gözlerim ile gördüm. Akşam üzeri hükümet-ten çıkarken kaymakamlığın bulunduğu
tarafta bir fevkaladelik görerek o tarafa yürüdüm ve kaymakamın odacısına ne oluyor
içeride kim var dedim. Odacı içeride Vali Bey var dedi. Bende içeri girdim Vali bana
sizin bu hadiseniz nedir diye sordu. Ben de Valiye dedim ki dün akşam üzeri memurların
toplu bulunduğu bir yerde Hakim Hüsnü'nün bana söz ile tecavüz ettiğini (hayvan
vergisi ödememesi ile alakalı konu hakkında) anlattım. Vali bana bu durum hakkında
zabıt tuttun mu dedi ben de tutmadığımı söyledim. Bunun üzerine Vali, savcı ile
geldi tahkikat yapıp, Kaymakamın işten el çektirilmesi, hakiminde bu ilden alınıp
salahiyetle Kadınhanı’na tayininin yapılması için Bakanlığa yazıldı ve
tayinleri yapıldı.
Bu anımı şunun için anlattım. "Azan
belasını, inleyen mevlasını bulur" kıssasına uygun olarak çevremize
gençlerimize nasihatim olsun. Kazandıkları servetleri, veya makamların verdiği
salahiyetleri hazmedemez ve azarlar ise akıbetleri böyle kötü olur. Allah cümlemizi
azgınlıktan korusun.
İkinci mühim olayda şudur. 1955 senesinde
Erzurum'un Dumlu bucağından naklen Babaeski kazasına tayin olunmuştum. Bulunduğumuz
vazife mahalli kaza merkezine 3 km. mesafede bir yerdi. Bizim bağlı bulunduğumuz
komutanlığın mesai saatleri sivil mesai saatlerine uygun olmadığı ve bir de Ziraat
Bankası'nın uzaklığı, Komutanlık ihalelerine vatandaşların gelmesinin güç
olması hesabı ile, işlerin süratli ve hazinenin menfaatleri icabı bürolarımızın
şehir merkezinde bir yere taşınması gerekiyordu. Uygun yer olarak Subay Gazinosu'nun
yanında hazineye ait boş bir arsa mevcut idi. İzinli olduğum bir gün daireye
geldiğinin zaman oradaki memur arkadaşlara hal hatır sorarak, ne var ne yok diye
sorduğumda onlar dediler ki, efendim bir babacan, nurlu paşa geldi dediler. Bende hemen
birikmiş tediye evraklarını dosya halinde alıp, makamına gittim. Kendimi tanıttım
orada Kurmay Başkanı Ali Yangın isminde bir zat da oturuyordu. Paşaya muhasebe ve
satın alma işlerini anlatırken vazife icabı derdimiz olduğunu söyledim. Ödeme
yaptığımız vatandaşların zorluk çektiğini, bankaya yetişemediklerini, ihalelere
katılamadıklarını anlatıp çözüm olarak merkezdeki Subay Gazino'sunun yanındaki
araziye büro olarak kullandığımız barakaların taşınmasını önerdim.
Bunun üzerine Kurmay Başkanına emredip derhal
büro olarak kullanılan barakaların adı geçen araziye naklini istedi ve ertesi gün
bürolarımız nakledilerek, asude bir çalışmaya muvaffak olduk. Gerek müteahhitler
gerekse hak sahipleri kolaylıkla, ihalelere girip istihkaklarını Ziraat bankasından
kolaylıkla alabiliyorlardı.
Netice bu alicenap Kumandan Medine Muhafızı Fahreddin Paşa'nın oğlu Galatasaray kökenli olup paşalığa yükselmiş bir zattır.
1995 senesinde vefat etmiş olup. Bebek'te Aşiyan mezarlığına babasının yanına
defnedilmiştir. Bu zatın anlattığına göre 5 yaşında iken babası tarafından
Peygamber efendimizin merkatı şerifi öptürülmüştür.
Bu fakir emekli olduktan sonra Paşa beni bacanağı
olan Mehmet Kavala Müessesesine veznedar tayin ettirmiştir. Allah rahmet eylesin.
Bu hatıramı da şu sebeple naklettim. Bu vatanın
ve milletin kalkınması için Allah ve Rasul sevgisi ile yetiştirilmiş imanlı ve
ihlaslı, sözü özü bizden olan şahsiyetlere idare teslim edilmezse halimiz her gün
daha kötüye gider bu anılan şahsiyetler bulunup, yetiştirilip makam ve mevkiler
onlara teslim edilirse Allah'ın izniyle milletimiz tekrar kalkınır ve şahlanır.
Mustafa Amca bizlere, insanımıza bilginiz ve tecrübeleriniz ışığında ne
gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Bu fakir 84 senedir yaşıyor. Bu tecrübenin ışığında diyebilirim ki
yaşadığımız müddet içinde bize en lazım olan Allah inancı, Peygamber sevgisi,
İslamiyet aşkı ve İslam yaşantısını en ince teferruatı ile beraber yaşamak ve
düsturlardan ayrılmamak Ziya Paşa'nın dediği gibi
•••
Ben her ne kadar gördüm ise de bazı mezarrat
Sabit kademim bu reyin üze-rinde
İnsana sadakat yakışır görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.
•••
Yine doktor Akil Muhtar'ın, ilim bakımından ahlak adlı kitabında dediği gibi.
-Doğruluk büyük bir kuvvettir.
-Doğru kimseye mağlup olmaz
-Saadet doğruların bahçesinde yetişir.
Bu dünyada Müslüman olan kimseye maddi güneş nasıl ki tabi-ata tesir edip onları
yeşerttiği gibi, hiç sönmeyen ve solmayan manevi, Peygamberimizin güneşinde
üzerimize çekmeyi, özümüzde aslımızda yaşatmayı en büyük vazife bilmeliyiz.
Şöyle ki büyük alim ve mütefekkir ve mutasavvıf İbni Kemal hazretlerinin şu
beyitlerini hatırdan çıkarmamalıyız.
Hakikat mülküdür muhkem binadır,
Anın taşını kim koparırsa
Yoluna başını koymak revadır.
Şunu sevinerek müşahade ediyorum ki 50-60 yıl
öncesine kadar Alim ve evliya yatağı olan Taşkent 60 yıllık uykusundan uyanmakta.
Kuruyan ve kesilen ağaçlar köklerinden fışkırarak yeni fidanlar vermeye başlamış.
İman ve ilim eski yuvasına yavaş yavaş Rücü etmeye başlamış, kardeşlerim,
gençler bu işe sırt verin evlatlarınızı birer Fatih gibi, bir mücahide ana gibi
yetiştirmeye gayret edin, birbirinizi sevin, sayın Taşkent'inizi unutmayın sık sık
sılayı rahim yapın, hem sevap kazanın hem tatil yapın mümkün olduğunca
atalarınızın ocağını söndürmemeye gayret edin. Doğru olan gelenek ve
göreneklerimizi yaşamaya ve yaşatmaya çalışın der. Cenabı Haktan cümlemize ve
cümlenize afiyetler diler, dualarınıza müştak fakir Mustafa ÖZKUL 1.4.1996
Mustafa UYANIK
Bu röportaj Taşkent Çağrı Dergisinin 16. Sayısında yayınlanmıştır. |